Yüksek Binaların Çevreye Verdiği Zararlar

Yüksek binaların çevreye verdiği zararlar

Betonlaşma ve gökdelenlerin çevreye, doğaya, topluma ve insan sağlığına zararları oldukça fazla. Hem görüntü ve hem çevre kirliliğinin yanında sağlık sorunlarına sebep oluyor. Yükselen binalar ve artan beton yapılarla daha medeni olduğumuzu sanıyoruz. Doğayı yok eden bir toplum nasıl daha medeni olur? İnsan topraktan yaratılmıştır ve topraktan beslenir. Toprağa ne kadar yakın olursa o kadar sağlıklıdır. Betonlar insanoğlunu topraktan uzaklaştırıyor.

BİNA DEĞİL CEHENNEM

Adına gökdelen denilen yüksek katlı binalar, metal kaplama ve yüksek teknolojik donanımları nedeniyle radyasyon toplama âleti gibi çalışıyor. Sentetik maddelerle yapılan izolasyonlar binanın nefes almasını engellediği için de yaşayanlar temiz havadan mahrum kalıyor. Çevre irtibatının kopması ve izole bir hayatın dayatılması psikolojik sorunlara yol açıyor.

TABİİ DENGEYİ BOZUYOR

Sıra sıra dizilen yüksek binalar rüzgâr, güneş ve yağmuru da etkiliyor. Gökdelenlerin daha yoğun bulunduğu bölgelerde sıcaklık diğer bölgelere göre daha fazla hissedilirken, hava kirliliği de daha yüksek çıkıyor. Yüksek binalar rüzgârın yönünü etkilediği için şehrin bütününde kasvet ve kötü hava hâkim oluyor. Betonlaşmanın neticesi olarak tabii denge ve su kaynakları da kirleniyor.

BETONLAŞMAK GAYRİ MEDENİLİK

Yüksek katlı binaların yer altına doğruda ilerlemesi aynı zamanda yer kürenin dengesi bozduğu, su kaynaklarının yatağını değiştirdiği, şehrin su kaynaklarının beslenmesini bozduğu kaydedildi. Hava akımını bozması beraberinde pek çok sağlık sorununu da getirdiğini dile getiren batılı uzmanlar, yüksek binaların oluşturduğu radyoaktif akım şehirlerin tabii düzenini yok ettiğini dile getiriyor.

TOPRAK ARTIK SU GEÇİRMİYOR

Betonlaşmanın birçok olumsuz getirisi olduğunu söyleyen mimarlar Eyüp Muhçu, “Öncelikle betonlaşmayla birlikte ormanlar yok ediliyor ve ekosistem bozuluyor. Toprağın su geçirimliliği ortadan kalkıyor. Betonlaşma su kaynakları üzerine yapıldığında da yeraltı su kaynaklarının yatağı değişebiliyor, su kaynakları beslenmiyor ve kentin su ihtiyacının karşılanmasında yetersiz kalıyor” görüşünde.

HAVA AKIMI YOK OLUYOR

Yüksek yapılaşmayla birlikte hava akımları olumsuz etkilediğini kaydeden Muhçu, “Bu yapılar kentin ihtiyacı olan hava akımının, rüzgârların ya önünü kesiyor ya da yönünü değiştiriyor. Bu şekilde betonlaşma şehrin ısısının artmasına neden oluyor. O binalarda kullanılan enerji, binaların ısısının dışa vurumuyla birlikte güneş, hava ve suyun toprakla buluşamamasına da neden oluyor” diyor.

Yüksek binaların çevreye verdiği zararlar

GÖKDELEN: FAKİR HAPİSHANESİ

Yapılan çalışmalar gökdelenlerde yaşayanlar daha umursamaz ve acımasız olduğunu gösteriyor. Komşuluk hukukunun yok olduğunu, aşırı güvenlikçi yaklaşımla güven sisteminin tümüyle yok edildiğini belirten gözlemciler, batılı zenginlerin hiç birinin bu tür mekânlarda yaşamadığını, gökdelenlerin daha çok fakir hapishanesi olduğunu kaydediyor. Batılı zenginlerin de kısa bir süre gökdelenlerde yaşadığını ancak gökdelen hayatının kötülüğünü görünce hemen terk edip, fakirleri buralara doldurduklarını aktaran mütehassıslar, yeni sistem gelişmekte olan ülkelere pazarlanarak hem kadim şehirlerin yok edildiğini hem kaynakların yok edildiği, hem de insanların sağlıkları bozularak yeni bir endüstrinin doğmasına yol açıldığını aktarıyor.

3 DERECE DAHA YÜKSEK

“Gökdelenler, asfalt yollar ve yeşilin olmaması şehirde ‘ısı adası’ etkisi yapıyor Prof. Dr. Orhan Şen şunları söylüyor: “Bu ne demek? Çevreye göre buralarda sıcaklık 3 derece daha yüksek oluyor. Daha fazla yeşil alan olsa İstanbul’da ısı daha az hissedilecek. Aynı şehirde gökdelenlerin daha yoğun bulunduğu bir alanla, daha yeşillik bir alandaki sıcaklıkları karşılaştırdığınızda; gökdelen alanlarının 2-3 derece daha sıcak olduğunu görürsünüz.”

GÖKDELENLERDE YAŞAYANLARIN KURTULMA ŞANSI YOK

Kanada’da St Michael’s Hastanesi’nin gerçekleştirdiği araştırmaya göre, gökdelenlerde yaşayanların kalp krizi geçirdiklerinde hayatta kalma şansı azalıyor. Bunun nedeni olarak müdahale süresinin uzaması gösteriliyor.

HIZLI MÜDAHALE HAYATİ ÖNEM TAŞIYOR

Araştırmada, bilimsel çalışmada kalp krizi geçirenlere hızlı müdahalenin hayati büyük önem taşıdığına vurgu yapılıyor. Kalp krizi geçiren bir hastaya müdahalenin 1 dakika gecikmesi, kurtulma şansının yüzde 7 ile 10 azalmasına anlamına geliyor.

Bir binanın birinci ve ikinci katında yaşayanların müdahale halinde kurtulma şansının yüzde 4,2 olduğu belirtiliyor. İncelemeye alınan toplam 8 bin kişi arasında, 16’ıncı kat ve üzerinde yaşayanlardan sadece yüzde 0,9’u kurtulabildi.

25’inci kat ve üzerinde oturan ve kalp krizi geçiren 30 kişiden kurtulan olmadı. Buna çare olarak gökdelenlerde, belirli katlarda ve asansörler gibi yerlerde kalbin yeniden normal ritmine dönmesini sağlayan cihazların konulması ya da böyle acil bir durumda binaya gelen sağlık ekipleri için ayrı bir asansör bulundurulması öneriliyor.

Betonlaşma Sorunları

a) Kalabalıklaşma Maliyeti: Hızlı kentleşme bir çok sorunu da beraberinde getirmiştir. Kentlerdeki yoğun nüfusun sebep olduğu kalabalıklaşma maliyeti[16] ihmal edilemez bir seviyededir. Örneğin kent içi ulaşımda milyonlarca insanın sürekli olarak yer değiştirmesi hem trafik sıkışıklığı nedeni ile zaman kaybına, hem de akaryakıt israfına yol açmaktadır. Ayrıca yaşanan stres verimliliğin düşmesine ve dolayısıyla üretim azalışına neden olmaktadır.

b) Kira ve Arsa Fiyatlarındaki Artış: Kentleşmenin kalabalıklaşma maliyetlerinden biriside kira fiyatlarındaki aşırı artıştır. Yoğun nüfusun sebep olduğu konut krizi kira fiyatlarını arttırmanın yanında, arsa spekülasyonuna da sebebiyet vermektedir. Arsa spekülatörlerinin haksız kazançları yeterince vergilendirilememekte, sonuçta gelir dağılımı da olumsuz yönde etkilenmektedir.

c) Gecekondulaşma: Kentlerdeki gelişigüzel büyümenin neden olduğu diğer bir sorun gecekondulaşma nedeni ile kentin estetik görünümünde meydana gelen bozulmalardır. Bu bozulma kentin turistik önemini yitirmesine de neden olmaktadır. Gecekondulaşma sorununun çözümünde teknik, idari ve mali önlemlerin yanında politikacıların da kararlı tutumu gerekmektedir. Örneğin siyasiler uygulamaya koyacakları politikaları sosyal ve ekonomik gerçeklere dayandırmalıdırlar. Oysa uygulamada bunun tam tersi yapılmaktadır. Kısa vadede oy maksimizasyonu hedefi politikacıları, gecekondulaşmayı adeta teşvik eden ve bu yoldaki uygulamalar kanunlara açıkca ters düşse dahi iktidar olurlarsa bu suçları bağışlayacaklarını söylemekten kaçınmayan davranışlara itmektedir (Türkiye’de kentlerde yaşayan nüfusun yaklaşık %30’unun gecekondu mahallelerinde oturduğu tahmin edilmektedir. Örneğin Başkent Ankara’nın sadece %35’i planlı, geri kalan %65’i plansız yerleşim yerlerinden oluşmaktadır)[17].

d) Maliyetlerin Artışı: Kentlerin ölçüsüz ve aşırı bir şekilde büyümesinin bir diğer olumsuz etkisi de artan maliyetler nedeniyle ekonomik ve mali açıdan ek yük getirmesidir. Şöyleki; belirli bir büyüklüğü aşan mahalli idarelerdeki iletişim güçlükleri, yoğun bürokrasi ve politik baskılar sonucu artan personel sayısı verimliliği düşürürken, maliyetlerin giderek artmasına neden olmaktadır

Kentleşmenin neden olduğu bu sorunların çözümünde çok sayıda yöntem önerilmektedir. Bunların bir kısmı kentlerdeki yoğun nüfusun azaltılması ve genişlemenin önlenmesi hareketi(Kentlerin Amenajmanı) olarak isimlendirilirken, bir kısım çalışmalar ise yeni kentler kurulmasını önermektedir.

Betonlaşmanın Çevreye Zararları

  1. Çevreye karşı yapılan büyük bir haksızlıktır.Şehirlerde her yerde yüksek binalar var olmaya başlamıştır. Bu binalar doğal ortamdan çalınarak yapılmaktadır. Yeşillik alanlar kesilip tahrip edilerek, parklar yıkılarak ve ortamın doğal yapısı bozularak binalar, fabrikalar, köprüler ve yollar yapılmaktadır. Elbette doğanın bu yapılara karşı aldığı intikamda çok sert olmaktadır.
  2. İnsan psikolojisi üzerinde yıkıcı etki yaratmaktadır. Çok büyük şehirlerde yaşayan insanların genel olarak bir bunaltı yaşamaktadırlar. Yüksek binaların varlığının insanlara nefes alma ortamı yaratmayışı, gürültü kirliliği ve kirli hava sağlığı kötü etkilerken psikoloji üzerinde de olumsuz etki yaratmaktadır. Aslında hayat kalitesini artırmak amaçlı yapılan bu yapılar aksine bu kaliteyi düşürerek insanların taş bloklar arasına sıkışmasını sağlamaktadır.
  3. Tarım alanları ve hayvancılığın sonunu hazırlar.Ülkemiz için betonlaşmanın zararları denildiğinde akla en sık gelen sorun tarım alanlarının yok olmasıdır. Üretim için en gerekli şey olan tarım alanlarına yapılacak yapılar üretimin durmasına sebep olmaktadır. Buna ek olarak hayvancılık için gerekli olan otlak arazilerinde büyük şirketler tarafından ya da devlet tarafından alınıp inşaatlara başlanması özellikle büyük baş hayvancılık için çok büyük tehdittir.
  4. İklim üzerinde değişiklik yaratmaktadır. Mevsimlerde ısı değişikliklerine sebep olan betonlaşma aslında büyük şehirlerde yaşayan insanların kolaylıkla farkettiği bir durumdur. Gün boyunca enerji toplayan yollar, binalar ve birçok yapı bu en erjilerini ısı olarak insanlara yansıtmaktadır. Bina yoğunluğu yüksek olan ve gelen güneş ışınlarını içine hapseden yapılara göre açıklık alanların daha serin olduğu bir gerçektir.
  5. Eskiden doğadan gelen malzemeler doğaya dönebilirdi. 21. yy’ da geri dönüşümün dünyamızın sürdürülebilir oluşu açısından çok önemli olduğu bir gerçektir. Bu konuda eski zamanlarda tüm yapılar kerpiç, ahşap ve taş gibi organik malzemelerden yapılırdı. Herhangi bir yıkılma durumunda doğa kendi içine bu malzemeleri geri alırdı. Fakat artık inşaat işlemlerinde yeni ve doğaya zararlı olabilecek malzemeler kullanılmakta. Bu hem geri dönüşümü engellemekte hem de doğaya ve gelecek nesillere büyük zararlar vermektedir.

Çevre kirliliği genel olarak insanların her türlü faaliyetleri sonucu suda, toprakda ve havada meydana gelen olumsuz gelişmelerle ekolojik dengenin bozulması ve böylece ortaya çıkan kötü koku, zehirlilik, radyasyon, gürültü, hava kirliliği ve arzu edilmeyen diğer sonuçlar olarak tanımlanabilir. Çevresel problemlerin nedenleri hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde benzer bir eğilimle, plansız kentleşme ve sanayileşmeyle ilgilidir. Burada plansız kentleşmeyi önemle vurgulamamızın nedeni çevre üzerindeki tahribatın asıl nedeninin birçok kaynakta gösterildiği gibi kentleşmenin değil, plansız kentleşmenin olduğudur. Özellikle insanların daha iyi yaşam şartlarına kavuşmak amacıyla kentlere göç etmeleri çevresel bozulmaların nedenlerinin başında gelmektedir. Bilim adamları kırsal alanlardan kentlere doğru göç sürecinin önümüzdeki 50 ile 100 yıl arasında özelliklede gelişmekte olan ülkelerde devam edeceğini tahmin etmektedirler. Kentleşmenin çevre üzerindeki tahribatı genellikle üç şekilde meydana gelmektedir. Bunlar[19]:

a) Doğal Yaşam Alanlarının Yerleşim Alanlarına Dönüşmesi. Yani habitat üzerindeki etki. Plansız yapılan bir kentleşme hareketi sonunda verimli tarım arazileri yerleşim alanlarına dönüştürülmekte, zaten kıt olan tarım arazilerinin israfına yol açılmaktadır. Hayvanlara ait yaşam alanları da insanların istilasına uğramış, sonuç da bazı hayvan türleri yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştır.

b) Aşırı Doğal Kaynak Çıkarımı ve Tüketimi. Büyüyen şehirler genellikle yerel alanlardan sağlanandan daha fazla kaynağa gereksinim duyarlar. Bu yüzden şehirler sadece kendi sahalarından değil, kendilerinden çok uzakta bulunan doğal kaynakları da çıkarıp tüketmektedirler. Bugünkü hızla tüketilmeleri durumunda Alüminyum rezervlerinin 31 yıl, kömür rezervlerinin 111 yıl, bakır rezervlerinin 21 yıl, civa rezervlerinin 11 yıl ve petrol rezervlerinin 20 yıl sonra tükeneceği tahmin edilmektedir.

c) Atıkların Dünya Tabakaları Üzerindeki Etkisi (atmosfer, litosfer, hidrosfer). Gerçekten kentleşme en çok atmosfer, litosfer ve hidrosfer üzerinde olumsuz etkilere yol açmaktadır. Bunların neler olduğu aşağıda sıralanmıştır.

Betonlaşmanın İklim Üzerindeki Etkileri

Kentleşme sonucu ortaya çıkan yapılanma aşırı ısınmaya neden olmaktadır. Örneğin yollar, binalar, kaldırımlar gün boyu depoladıkları enerjiyi geceleyin serbest bırakarak iklimin aşırı ısınmasına neden olmaktadır. Yine aşırı yapılanma rüzgarların esişini olumsuz yönde etkileyerek bitki örtüsüne zarar vermektedir. İklimin aşırı ısınmasına neden olan bir diğer etkende sera etkisidir[21]. Atmosferdeki artan karbondioksit miktarı bir seradaki cama benzer şekilde güneş ışınlarının içeriye girmesine engel olmazken, tekrar atmosfere dönmesine engel olarak dünya ısısının artmasına yol açmaktadır. Yapılan bazı hesaplamalara göre 2020 yıllarında dünyanın ortalama ısısının 1-2 derece artması halinde ortaya çıkacak buzul erimeleri sonucu karaların %20’si sular altında kalacaktır.

Betonlaşmanın Hava Kirliliği Oluşturması

Hava kirliliği kentlerin temel sorunlarından birisidir. Yapılan araştırmalara göre dünyada 1.1 milyardan daha fazla insan oldukça kötü havaya sahip şehirlerde yaşamaktadır. Şehirlerdeki hava kirliliğinin ana nedenleri endüstriyel gazlar, araçlar ve enerji üretiminin neden olduğu kirlenmedir[22]. Hava kirliliği hava ortamındaki kirletici unsurların havanın kendini temizleme kapasitesini aşması sonucu meydana gelmektedir. Bu açıdan hava kirliliği toz, duman, koku, su buharı gibi kirletici unsurların insan ve diğer canlılar ile eşyalara zarar verecek miktarlara yükselmesi olarak tanımlanabilir.

Ülkemizde sanayiden kaynaklanan hava kirliliğinin nedenlerini ise aşağıdaki gibi gruplandırabiliriz:

a- Gazların ve tozların filtre edilmeden atmosfere bırakılması,

b- Sanayi için yer seçilirken topoğrafik, meteorolojik özelliklerin dikkate alınmaması,

c- Temiz teknoloji yerine kirletici teknoloji kullanılması,

d- Kullanılan yakıtlarda kirletici oranının yüksek olması.

Hava kirliliği özellikle solunum rahatsızlığı çeken insanlar üzerinde daha kötü sonuçlar doğurabilmektedir. Günümüzde büyük şehirlerde yaşayan onbinlerce insan hava kirliliği sonucu hayatını kaybetmektedir.

Betonlaşmanın Doğal Kaynakları Üzerindeki Etkiler ve Zararları

Kentleşme sonucunda ortaya çıkan en önemli problemlerden biri de su kaynaklarında meydana gelen kirlenme ve azalmadır. Özellikle büyük kentlerde yaşanan aşırı su tüketimi su kaynaklarını tehdit eder boyutlara ulaşmıştır. Günümüz dünyasında yaklaşık 1 milyar insanın temiz ve sağlıklı suya ulaşamadığı tahmin edilmektedir[23]. Sağlıklı suyun giderek azalması beraberinde ürkütücü sonuçlar getirmiştir. Örneğin günümüzde yaklaşık 900 milyon çocuk ishal hastalığına yakalanmakta ve 3 milyon çocuk da bu hastalık sonucu hayatını kaybetmektedir[24]. Kentlerde yaşanan çarpık yapılanma suyun hidrolojik döngüsünü de bozmaktadır. Suyun kirlenmesine neden olan en büyük etken ise lağım sularıdır

– Enerji Tüketimi ve Hava Kirliliği; Yıllık toplam enerji üretiminin yaklaşık %20’si taşıma amacı ile kullanılmaktadır. Bunun da %60 ile %70’i insanların taşınması yani ulaşım alanında geri kalanı da nakliye amaçlı olarak kamyon ve tır gibi araçlar tarafından kullanılmaktadır. Araçlarda yakıt olarak kullanılan enerjinin temelde petrol ürünlerine dayanması dünya toplam petrol üretiminin yaklaşık yarısının araçlarda yakıt olarak kullanılmasına neden olmaktadır. Motorlu araçların neden olduğu bir diğer olumsuz etki de hava kirliliğidir. Özellikle kentlerdeki hava kirliliğinin temel nedenleri arasında sayabileceğimiz egsoz gazları ihmal edilemez boyutlara ulaşmış durumdadır. Havada bulunan zararlı gazların yaklaşık yarısının motorlu araçlardan kaynaklandığı kanıtlanmıştır.

– Gürültü Kirliliği: Kentleşme ile birlikte motorlu araç sayısının ve kullanımının artması beraberinde gürültü kirliliği denilen bir başka sorunu da getirmiştir. OECD ülkelerinde yaşayan 100 milyondan fazla insan motorlu araçlardan kaynaklanan gürültünün tehdidi ile karşı karşıyadır. Şöyleki: gürültü ölçütü olarak kullanılan desibel bazında bu ülkelerde insanların maruz kaldığı gürültü miktarı 65 desibelin üzerindedir (Kabul edilebilir sınır 55 desibeldir).

Kaynak: yenisöz, renklinot, zararları.org