Şehr-i Şirin; KEMAH

Tarihi Yontma Taş Çağı’na kadar uzanan Kemah, Doğu Anadolu’nun en eski yerleşim alanlarından biri… Munzur Dağları’nın eteklerinde kurulmuş olan bu ilçemiz, Anadolu tarihinin bir açıkhava müzesi sanki…

Doğu Anadolu Bölgesi’nin Yukarı Fırat Bölümü’nde yer alan Kemah, Fırat’ın ana kolu olan Karasu Irmağı’nın açmış olduğu boğazın (Kemah Boğazı) güney yamacında kurulmuş. Erzincan il merkezine 51 kilometre uzaklıkta bulunan ilçeden ülkenin doğu bölgesini batıya bağlayan demiryolu geçiyor. Erzincan il merkezine bağlı olan Kemah, batıya doğru karayoluyla Kemaliye İlçesi’nden sonra Malatya ve Sivas illerine bağlanıyor. İlçenin güney bölümünü, UNESCO’nun dünya doğal parklar listesine girmiş Munzur Dağları’nın kuzey eteklerini oluşturuyor. Kemah’ın deniz seviyesinden ortalama yüksekliği 1,100 metre… İlçenin hemen kenarından batıya doğru devam eden Karasu Irmağı, yörenin en önemli akarsuyu…
kemah-tren-yolu
İNSANLIK TARİHİNİN AYNASI

Kemah’ta yerleşme tarihinin başlangıcını kesin olarak belirleyen herhangi bir kaynak bulunmuyor. Ancak yapılan tarihi araştırmalarda, Kemah’ında üzerinde yer aldığı bölgenin tarihinin Paleolitik Çağ’a gidebileceği ileri sürülüyor. Bunun yanında, bölgede ve Erzincan Ovası’nda yapılan kazılardaki arkeolojik bulgular, bölge tarihinin MÖ. 4.000-3.000 yıllarına dayandığını gösteriyor. Asurlular ve Hititler’e ait çivi yazılı kaynaklarda, Kemah, MÖ. 2.000’li yıllarda Doğu Anadolu’da kurulmakta olan küçük feodal beyliklerden biri olarak tarif ediliyor. MÖ. 15’inci yüzyılda Hitit kökenli kaynaklarda, Kemah’tan ‘Kumaha’ olarak bahsedilmiş ve Hititler’in Kemah Kalesi’ni ele geçirmek için seferler yaptığı anlatılıyor. Bizans dönemine kadar Kemah’ta Urartular, İskit, Kimmerler, Medler, Persler, Partlar ve Romalılar’ın yaşadığı kaynaklardan anlaşılıyor. Roma İmparatorluğu’nun parçalanmasından sonra Kemah, M.S. 10’uncu yüzyıla kadar Arsak Devleti’nin önemli şehirlerinden biri olmuş. ‘Ani’ ismiyle anılan Kemah, aynı zamanda kutsal şehir özelliğine sahipmiş. Zamanla şehir ‘Kamaçha Ani’ adını almış. Kemah 379-678 yılları arasında kalan devrede Bizanslılar’ın egemenliğinde kalmış. İslamiyet’in doğuşundan bir müddet sonra, bölgeye Arap akınları başlamış. Kemah Türkler’in egemenliğine girinceye kadar, Araplar ve Bizanslılar arasında birkaç defa el değiştirmiş.

kemah-kazı-tarih

MENGÜCEK BEYLİĞİ’NİN PAYİTAHTI OSMANLI’NIN SANCAK ŞEHRİ

Malazgirt Zaferi’nden kısa bir süre sonra Selçuklu Sultanı Alparslan, Orta ve Doğu Anadolu’nun çeşitli kesimlerine komutanlar gönderirken, Erzincan Kemah-Şarkikarahisar (Şebinkarahisar) çevresini Emir Mengücek Gazi’ye ikta ederek bu bölgenin fethedilmesini emretmiş. Bunun üzerine Kemah-Erzincan bölgesini fetheden Emir Ahmet Mengücek Gazi Mengücek Beyliği’ni kurarak (1072-1114) korunaklı ve sağlam bir kaleye sahip olması dolayısıyla Kemah’ı merkez yapmış. Dolayısıyla, Kemah Kalesi, Türk hakimiyetinden önce olduğu gibi Türkler’in Anadolu’ya gelmeleriyle birlikte yine çok tercih edilen stratejik askeri bir mevki özelliğinde kalmış. Mengücek Beyliği sınırları içerisinde 1228 yılına kadar kalmış olan Kemah, bu tarihten sonra Anadolu Selçuklu Devleti’nin himayesine girdi. Kösedağ Savaşı (1243) ile birlikte Moğol istilasına uğrayan Kemah bölgesi, 1335 yılına kadar Selçuklu himayesinde kaldı. Bu tarihten sonra, 16’ncı yüzyıl başlarına kadar Kemah, Eratna Beyliği, Karakoyunlular ve Akkoyunlular gibi Türkmen topluluklar arasında sık sık el değiştirdi. 1503 yılından itibaren ise Kemah ve çevresi Safeviler’in eline geçti. Osmanlı’nın yükselme döneminde, Yavuz Sultan Selim 1514 yılında Çaldıran Muharebesi’ni kazandı ve Doğu Anadolu Osmanlı hakimiyetine girdi. Aynı yıllarda, Kemah Kalesi’ni ele geçiren isyancı bir grup çevreyi tehdit etti. Bunun üzerine Yavuz Sultan Selim kuşatmaya bizzat katılıp, l5 Mayıs 1515 kaleyi fethederek Kemah’ı Osmanlı topraklarına kattı. Osmanlı himayesine girdikten sonra, Kemah, idari olarak sancak statüsüne getirildi.

Ortaçağ Anadolusu’nun En Özgün Yapıları kemah-kalesi

Yerleşme tarihi yaklaşık M.Ö. 2.000’li yıllara kadar dayanan Kemah’ta çok sayıda tarihi kültür eseri bulunuyor.

Kemah Kalesi

İlçenin güneyinde bulunan Munzur Dağları ile kuzeyde Karadağ arasında dar bir vadi olan Kemah Boğazı içerisinde yer alır. Munzur Dağları’ndan gelen Tanasur Deresi kalenin doğusundan başlayarak kuzeydoğusu ve kuzeyini dolaşarak kalenin etrafında bir yay çizerek Karasu’ya ulaşır. Bu derenin oluşturduğu doğal yarık aynı zamanda kalenin sınırlarını da oluşturmaktadır. Kale üzerinde doğal yapı nedeniyle yüksekliğin azaldığı bölgelerde, güçlendirilmiş tarihi surlarla çevrilmiştir. Kalenin asıl ihtişamı bizzat kurulduğu tabii kütlenin niteliğinden kaynaklanmaktadır. Kale sahasında, kale kentini ikiye ayıran bir iç surun olduğu görülmektedir. Askeri bölge olarak tabir edilen kuzey bölümünde, çeşitli zamanlarda yapılmış kule, mazgal, ev, depo ve çarşı yerlerinin kalıntılarını görmek mümkündür. 16’ncı yüzyıla kadar geçen dönemde, Kemah Kalesi, Doğu Anadolu ve çevresinde hakimiyet kurmuş olan devlet ya da milletlerin adeta kavuşum noktasıdır. Doğal yapısının yüksekliği (50-100 metre), aynı zamanda kapladığı alanın büyüklüğü (21 hektar), ayrıca üzerindeki Eski Çağ ve Ortaçağ’a ait tarihi yapıları, surları, gizli dehliz ve geçitleriyle, dünyanın ve ülkemizin en eski ve en büyük kalesi olma özelliğini taşımaktadır.

Melik Gazi Türbesi

Orta Anadolu insanının manevi ziyaretgahı olan içinde 800 yıllık mumyalı cenazeliği bulunan Sultan Melik Türbesi, ilçenin 500 metre kadar kuzeyinde ve kayalık bir zemin üzerindedir. Melik Gazi Türbesi,Anadolu’nun en güzel mezar yapılarından biridir. Türbe sekizgen bir plan üzerine altlı-üstlü olarak inşa edilmiştir. Türbenin mumyalık kısmı dışta taş,içte tuğlayla örülmüştür. Alt cenazeliğe üst kapının altına gelen ikinci ve daha küçük kubbeli bir kapıdan girilir. Sekizgen planlı üst gövde içte ve dışta tuğlayla örülmüştür. Selçuklu türbelerinden cenazeliğiyle farklılık gösteren bu mezar anıtı, kapısındaki geometrik süslemelerle dikkati çeker. Kapıyı iki sütunca sınırlamıştır. Kapı kemerinin içinde kalan kısım geometrik geçmelerle doldurulmuş olup, lento üzerinde kufi bir kitabe bulunmaktadır. Kemer köşelerinde, çini tezyinat olarak firuze renkli çanaklar kullanılmıştır. Türbenin cenazelik kısmında, bozulmuş bir mumya bulunmaktadır. Kesin olarak hangi Mengücek beyine ait olduğu bilinmeyen bu mumyanın yanında üç ağaç sanduka içinde insan kemikleri bulunan ayrı mezarlık yer almaktadır. Her yıl binlerce kişinin ziyaret ettiği adaklar sunduğu,kurbanlar kestiği bu eşsiz mimari yapıda şüphesiz bir Türk büyüğü yatmaktadır.

melikgazi-türbesi

Behramşah Türbesi

Melik Gazi Türbesi’nin hemen yanında yer almaktadır. Melik Gazi Türbesi’nin zaviyesi olarak tanımlanmaktadır. Türbenin kitabesi yoktur. 1932 yılına kadar korunan kitabesinde ‘Behramşah oğlu Selçuk Şah’ adının geçtiği belirtilmektedir. Bazı kaynaklar ise bu türbenin 1225 yılında ölen Behramşah’a ait olduğunu ve türbenin de 1228’de yaptırıldığını belirtmektedir. Türbe dikdörtgen planlı ve iki bölmelidir. Giriş kapısı tam bir kare bölüme açılır, yapıda taş ve tuğla birlikte kullanılmıştır. Türbenin üzeri çinko kubbeyle örtülüdür. Türbe içinde biri küçük, ikisi büyük üç taş mezar bulunmaktadır.

Sancaktar Türbesi

Melik Gazi ve Behramşah türbelerinin yakınında yer almaktadır. Anadolu’yu Türkleştiren Alperenler’in sancağını taşıdığı için burada yatan ulu kişinin adından hareketle bu türbeye Sancaktar Türbesi adı verilmiş olabilir. Türbe tamamen harap bir durumdadır. Planından hareketle 12’nci yüzyılın sonlarında yapıldığı tahmin edilmektedir. Türbe dairevi bir kaide üzerine, sekiz köşeli bir üst yapıya sahiptir. Örtüsü tamamen yıkılmıştır. Bu örtü büyük bir ihtimalle içten kubbeli, dıştan piramidal bir yapıya sahiptir. Üst katta üç pencere bulunmaktadır. Cenazeliğe dairevi bir kapıdan girilmektedir. Türbenin, içte moloz taş, dışta kesme taş kullanılmıştır.

Gözcü Baba Türbesi

İlçenin girişinde, Fırat’ın sol kenarında sarp ve dik kayalık bir zemin üzerinde yer almaktadır. Kemah Kalesi ile arasında Tanasur Deresi vardır. Eserin kitabesi yoktur. Plan özelliklerinden anlaşılacağı üzere 13’üncü yüzyılın sonlarında yapıldığı, Kemah Boğazı’ndan düşmanı gözetleyen bir Selçuklu askerinin veya din adamının burada yatmakta olduğu tahmin edilmektedir.gözcübaba-türbesiGülabi Bey Cami

İlçe merkezinde yer almaktadır. Gülabi Bey 15’inci yüzyılda, Doğu Anadolu’da egemen olan Türkmen Akkoyunlu Devleti’nin Erzincan ve çevresindeki emiri yani beyidir. Zamanında yapılan cami ve hamam Kemah ilçesinin en güzel tarihi eserleri arasında yer almaktadır. Cami girişinde yer alan kitabeden 1454 yılında Gülabi Bey tarafından yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Caminin önemli bir özelliği de Selçuklu devri ile Osmanlı devri arasında yapılmasıdır. Cami dikdörtgen planlıdır. Cami dıştan taşla yapılmış, içi ise ahşaptır. Camiye ahşap ayakların taşıdığı,yine ahşap bir örtüye sahip derin bir son cemaat yerinden girilir. Kapı değişik silmelerden oluşan anıtsal bir özellik taşır. Ana mekân üçerden olmak üzere dört sıra ahşap ayakla, kıbleye paralel olarak beşe bölünmüştür. Mahvil kısmı ise iki büyük ayak ve diğer küçük ayaklalar tarafından taşınır. Gülabi Bey Camii son yıllarda içteki ahşap işçiliği korunarak onarım görmüş günümüzde cami olarak kullanılmaktadır.

Gülabi Bey Hamamı

Gülabi Bey Camii’nin 10 metre batı yanında yer almaktadır. Kitabesi yoktur. Hamamım camiyle birlikte 15’inci yüzyılda yapıldığı tahmin edilmektedir. Çeşitli tarihlerde yapılan onarım sonucunda hamamım orijinal planı ve yapısı bozulmuştur. Hamama kuzey-batıdan girilir. Burası soğukluk ve soyunma bölümüdür. Buradan ana bölüme girilir, burada halvetler yer alır bu bölümün arkasında külhan vardır. Günümüzde kullanılmayan hamam 1977 yılında tescil edilerek koruma altına alınmıştır.

Alaaddin Bey Çeşmesiçeşme

Gülabi Bey Camii’nin 10 metre kuzeydoğusunda yer almaktadır. Tipik bir Osmanlı çeşmesidir. Düzgün kesme taştan yapılmıştır. Cephe yanlarda 30 cm. derinliğindeki iki ayak üzerine bindirilmiş bir kemerle tamamlanmıştır. Kemer boşluğu içinde iki dolap biçimli sathi niş ve kitabe yer alır. Çeşme tek lülelidir ve halen suyu akmaktadır. Çeşmenin kitabesinde, 1879 yılında Alaaddin Bey tarafından yaptırıldığı yazmaktadır.

Hacı Mehmet Bey Çeşmesi

Eski Pazar Yeri diye anılan yerde bulunmaktadır. Tipik Osmanlı çeşmelerindendir. Kitabesinde, 1875 yılında Hacı Mehmet Bey tarafından yaptırıldığı yazılıdır. Çeşme kesme taştan yapılmıştır. Tek lüleli ve kemerlidir. Tugay Hatun Türbesi Gülabi Bey Camii’nin yakınında bir bahçe içinde yer almaktadır. Kitabesi günümüze kadar gelebilmiştir. Bu kitabede 1330 yılında İlhanlılar’dan Timurtaş Bey’in kardeşi Tugay Hatun’a ait olduğu yazılıdır. Bu kümbet zamanında Tugay Hatun’un yoksullara yiyecek dağıttığı imaretin içinde bulunduğu anlaşılmaktadır.

Ali Baba Türbesi

Gülabi Bey Camii’nin 200 metre kadar güneyinde Haydarhana Çeşmesi’nin karşısında evler arasında kuytu bir köşededir. Bir bölüm duvarlarının yıkılmasına rağmen yarım kubbeli olduğu bugüne kadar kalan kubbe parçasından anlaşılmaktadır. İçerisinde yatan şahsın ölümüne kadar evliyalığı anlaşılmayan bir ermiş kişi olduğu halk arasında anlatılan hikâyesinden öğrenmekteyiz.

Midilli Baba Türbesi

Midilli Baba’nın, kim olduğu nereden geldiği bilinmemektedir. Şimdi ancak bir bölüm duvarı ve yarım kubbe tarzında olduğunun anlaşılacağı kubbe parçasından küçük bir taş kalmıştır. Eskiden çarşıya bakan bir giriş kapısı bulunmaktaymış oradan alt bölüme girilirmiş. Şimdi ne kapısı belli ne kubbesi dört tarafı yıkık ve harap türbe haline geleceği günü beklemektedir.

Mektepönü Mescidi (cami)

Yapım tarihi tam belli değildir. 19’uncu yüzyıl sonlarında yapıldığı tahmin edilmektedir. Cami kare planlı ve iki katlıdır. Alt katı Kur’an Kursu olarak,üst katı cami olarak kullanılmaktadır. Cami yapım malzemesi taş ve horasandır. Duvar örgüsü ahşap hatıllarla kuvvetlendirilmiştir. Ahşap mahfil kısmı bazı onarımlar görmüş ahşap minber hale orijinallığını korumaktadır.

İskender Baba Türbesi

İlçe merkezinde, doğu yönünde, Mektepönü Camii’nin 50 metre batı yanındadır. Türbe üstü kubbe biçiminde yapılmış büyük bölümü yıkık olduğundan, ne zaman yapıldığı ve içeride bulunan cenazelik bölümünde bulunan mezarın kime ait olduğu bilinmemektedir. Bazı silme mermer parçalardan hareketle Osmanlılar döneminde yapıldığını ve anlatılan efsanelerden dolayı da içeride mezarı bulunan İskender Baba’nın yörenin önemli tarikat şeyhlerinden biri olduğu tahmin edilmektedir.

cami-kapısıPörhenkbaşı Mescidi (cami)

İlçe merkezinde, güneydoğu yönündedir. Yapılış tarihi bilinmemesine rağmen 19’uncu yüzyılın sonlarında yapıldığı tahmin edilmektedir. Mescit ahşap-kagir bir yapıdır. Dikdörtgen planlı olup, içte birçok bölümden oluşmaktadır. Girişten sonra sağda bir bölüm medrese olarak kullanılmıştır.

Aşağı Gedik Mescidi (cami)

Osmanlı dönemi camilerinden olup kare planlı, iki katlıdır. Duvarları taş ve horasanla örülü, üstü ahşap çatıyla kaplıdır. Duvar örgüsü ahşap hatıllarla kuvvetlendirilmiştir. Cephelerde açılan pencerelerle ışıklandırılması sağlanmış ahşap bir minber hâlâ orjinallığını korumaktadır.

Taş Dibi Kilisesi

İlçenin kuzeybatısında Fırat’ın öte kıyısında, küçük mağara semtindedir. Bölgede bulunan kiliselerin en eskisidir. Bu kilise Hıristiyanlığın ilk yayılma devrelerinde büyük bir kaya içine oyulmak suretiyle yapılmıştır. Kilise Ortaçağ’ın sonlarında yıkılmış ise de Ermeniler tarafından tamir edilmiştir. Kilisenin kubbesinin büyük bölümü yıkılmış duvarlar hâlâ ayaktadır. Kilisenin duvarında Melek-Meryem Ana ve İsa tasvirleri onca zamana rağmen bellidir. Karşıda bulunan Kemah Kalesi’nden gelip Fırat Nehri’nin altından geçerek bu kiliseye ulaşan gizli bir yolun bulunduğu halk arasında söylenmektedir.

Yücebelen Kalesi

Kale, ilçenin 26 kilometrenin güneybatısında bulunan Yücebelen Köyü’nün 5 kilometre güneyinde yer almaktadır. Kalenin batısında Kalebaşı Deresi, doğusunda ise Tunceli-Ovacık’a açılan boğaz bulunmaktadır. Munzur Dağları’nın kuzey eteklerinde yer alan kale engebeli arazi içerisinde aniden yükselen büyük bir kaya kütlesinin üzerine yapılmıştır. Kaleye 45 taş basamakla çıkılmaktadır. Ayrıca kalede üç su sarnıcı bulunmaktadır. Bu sarnıçlardan büyük olanı 18 kaya basamaklıdır. Kale çevresinde yerleşmenin olduğunu gösteren mimari kalıntılar ve mezar kalıntılarına rastlanılmaktadır. Seramik verileri Demir Çağı ve Ortaçağ’a aittir.

Acemoğlu Köprüsü

Kemah-Erzincan Karayolu’nun yaklaşık 20’nci kilometresinde Karasu Nehri üzerinde bulunmaktadır. Köprü Acemoğlu Boğazı denilen sarp ve dik kayalık zeminin Kemah tarafına yapılmıştır. Köprünün yapım yılı belli değildir. Köprü tek gözlü olup,sarımtırak kesme taştan inşa edilmiştir. Köprü üzerinde yapılan onarım ve genişletme çalışmaları asıl mimariyi bozmuştur.
acemoğlu-köprüsü
Kömür Köy Kilisesi ve Su Sarnıçları

İlçenin yaklaşık 5 kilometre kuzeyinde, Kemah-Refahiye Karayolu’na 1 kilometre uzaklıktadır. Kilise oldukça harap bir vaziyette bulunmaktadır. Kilise kalıntılarının alt katının bulunduğu yüzeyde bulunan seramiklerin, Bizans dönemine ait olduğu sanılmaktadır. Kilisenin çevresinde ek binaların kalıntıları mevcuttur. Sarıtaş Kalesi (Kemah /Çamlıyayla Köyü) Kemah-Refahiye Karayolu’nun 23’üncü kilometresinde bulunan yol ayrımının kuzeyinde yer almaktadır. Kalenin bulunduğu mevkii ‘Sarıtaş’ olarak adlandırıldığından, kalede aynı ismi almıştır. Kazılar ve doğa şartları nedeniyle kalenin hiçbir sur duvarı ayakta kalmamıştır. Kalede önünde akan çaya inen birçok su basamağı bulunmaktadır. Urartular dönemine ait olduğu tespit edilen kaleden toplanan keramik parçaların analizinden, İlk Tunç Çağı, Demir Çağ ve Ortaçağ’a ait olduğu görülmüştür.

Doğan Köy (Tortan) Kilisesi

Tortan Kilisesi Kemah İlçesi eski adı ‘Tortan Yen’ olan Doğan Köyü’nde bulunmaktadır. M.S. 600 yıllarında Harput’ta yaşayan Gregoryen mezhebine ait kilise ve kral oğluna ait mezar…

kemah-resim

Yazı: Nezahat Solmaz YİĞİT
Fotoğraf: Muhammed KÖSEN